İlkbaharda Kıbrıs Keyfi

PAYLAŞ:

İlkbaharda Kıbrıs’ı keşfettiniz mi? Hava kavurmuyor, rüzgar ılık ılık esiyor. Sahildeki kafelerden dost sohbetleri yükseliyor. Mayısta başlayan klasik müzik festivali yaza kadar devam ediyor. Ah bir de o ballı börek yok mu! Yedikçe yedirtiyor…

Tarihi çalkantılarla dolu ama her daim kednini yenilemeyi başarmış. Hem gurme lezzetler peşinde koşanlar için doğru bir tatil destinasyonu hem de deniz, kum, güneş sevenler için. Yazın çok sıcak ve nemli oluyor. İlkbaharda ise masmavi Akdeniz önünüzde parıldıyor, güneş kavurmuyor. İlkbaharın ılık rüzgarları adeta Kıbrıs‘a davet ediyor. Bir kez baharda adanın keyfine varanlar mutlaka geri geliyor. Rahat insanları, doğası, ılıman iklimi ve tarihiyle burası vazgeçilmez bir yer. Çocukken alıştım ben Kıbrıs’a. Portakal ve greyfurt ağaçlarıyla çevirili bir evimiz vardı adada. Greyfurtları ikiye böler içine şeker atar kaşık kaşık yerdim. Bugün hala greyfurtu bu denli iştahlı yememde o günlerin hatırı vardır. Evi boşalttık ama Kıbrıs’ı hiç bırakmadık ailece. Anneanneme ne zaman “Tatile gidelim mi?” diye sorsam hemen “Kıbrıs’a gidelim” yanıtını alırım. Havası, insanları rahat hissetmesini sağlıyor. Konforlu oteli, pırıl pırıl denizi ve yemekleri de eklenince anneannemin en sevdiği tatil destinasyonu oluyor.

Genelde Kıbrıs‘a gelen tatilciler her şey dahil otellere yerleşir ve pek dışarı adım atmazlar. Hele çocuklu aileler Girne’de liman turu bile yapmazlar. Oysa Kıbrıs’ı yaşamak, anlamak için dışarı çıkmak, tarihini koklamak ve açık büfe lezzetleri bir kenara bırakıp lezziz yerel yemeklerini tatmak gerekir. Tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış bu topraklar. Bu tarihe kayıtsız kalmak imkansız. Kıbrıs’a gidince mutlaka bir-iki tarihi yer gezmek gerekir. Girne’nin en güzel manzaralarından birine sahip Bellapais Manastırı mimarisiyle oldukça etkileyici bir yapı. Üstelik her yıl burada klasik müzik festivali düzenleniyor. Bu yılki festivalin başlama tarihi 15 Mayıs. Programı internet sitesinden takip edebilirsiniz. Haziran ayına dek devam ediyor festival. Bu tarihler arasında Kıbrıs’a gitmeyi planlıyorsanız bu eşsiz yapıda bir konser dinlemenizi tavsiye ederim. Lawrence Durrell’in manastırı da içine alan Beylerbeyi Köyü’ndeki dut ağacının altında yazdığı (ki bu ağaca tembellik ağacı adını vermişti) Bitter Lemons (Acı Limonlar) kitabının hatrına bile Bellepais Manastırı’nı görmeye değer.

Kuze Kıbrıs, Mağusa

Kıbrıs‘ın başkenti Lefkoşa. Ama turizm genelde liman kenti olan Girne’de akıyor. Girne sahili gece, gündüz hareketli oluyor. Deniz kenarındaki kafelerden kahkaha sesleri ve dost sohbetleri yükseliyor. Girne’ye tepeden bakan St. Hillarion Kalesi’nin gece sahilden görüntüsü ise oldukça etkileyici. Enfes bir manzaraya sahip Girne Kalesi aynı zamanda şehrin sembolü haline dönüşmüş. Dikdörtgen planlı kaleye çıkınca insan tüm dertlerini unutuyor. Zaten buraya “Kıbrıslıya Kıbrıs’ın sorunlarını unutturan yer” deniyor.

Kıbrıs denilince akla ilk olarak hellim peyniri ve adaya sonradan gelen şeftali kebabı geliyor. Oysa keşfedilmesi ve tadılması gereken pek çok lezzet gizli adada. Örneğin Kasap Yorgo. Yorgo vefat etti ve işleri kızı Maria devraldı. Tahin, limon ve sarımsakla bir kabak yemeği hazırlıyorlar başka bir yerde tadamazsınız. Bir de kleftigo’su yani patatesli fırın kebabı enfes. Sanılanın aksine şeftali ile yapılayan ama etlerin şeftali gibi kızarana dek pişirilmesinden adını alan şeftali kebabı da adanın en meşhur yemeği. Tatmak için en iyi adres Niazi’s. Kıbrıs’ın hiç şüphesiz alametifarikası hellim. Adalılar hellimi evde kendileri yapıyor. Hazırlanışı yaklaşık dört saat sürüyor. Hellim seviyorsanız mutlaka uğramanız gereken yer Hatice Teyze’nin bitta fırını. Ekmek hamuru yağ, kuru nane, süt ve küp küp doğranmış hellim peynirleriyle bir araya geliyor ve ortaya şahane bir lezzet çıkıyor. Balla yenen ve hemen hemen adadaki tüm kafelerde bulunan hellimli böreğin de tadına bakmanızı öneririm. Otel mutfaklarını da es geçmeyin tabii. Örneğin Elexus Hotel’in içindeki Meyan Ocakbaşı’nda yediğim şaşlığı bir kez daha bulamadım. Çiğ köftesi de geçen hafta Adana’da tattıklarımla yarışır haldeydi. Zaman zaman burada fasıl da düzenleniyor ve eğlence uzadıkça uzuyor.

Başkenti görmeden dönmek olmaz. Burada Osmanlı dönemine ait pek çok eser karşınıza çıkıyor. Örneğin Arap Ahmet Camii. Büyük Han ise Lefkoşa’da mutlaka gezilmesi gereken yerler arasında. 68 oda ve 10 dükkanın bulunduğu han 2002 yılında uzun bir restorasyon sonrası yeniden açıldı. Zaman zaman avluda etkinlikler de düzenleniyor.

Yorumda Bulun